top of page

Savaş Sonrası İran’ın Askerî Kapasitesinin Durumu ve Gelecek Projeksiyonları

Updated: Aug 25

ree

Giriş


İran, Haziran 2025’te İsrail ve ABD’nin nükleer tesislerine, askeri altyapısına ve Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yönelik 12 günlük yoğun hava saldırılarından sonra ciddi bir askeri ve stratejik darbe almıştır. 13-24 Haziran 2025 tarihleri arasındaki çatışmalar, İran’ın savunma kapasitesini, özellikle hava savunma sistemlerini ve nükleer programını ağır şekilde yıpratmış, ancak ülkenin balistik füze stokları, insansız hava aracı (İHA) kapasitesi ve bölgesel vekil güçleri hâlâ önemli bir caydırıcılık unsuru olarak devam etmektedir.


Hava Savunma Sistemleri


İsrail’in F-35 savaş uçakları ve hassas güdümlü mühimmatla gerçekleştirdiği saldırılar, İran’ın S-300 ve yerli Bavar-373 hava savunma sistemlerini büyük ölçüde etkisiz hale getirmiştir. İran’ın hava savunma ağının %60-70’i ya tahrip edilmiş ya da ciddi şekilde hasar görmüştür. Radar sistemleri ve komuta-kontrol merkezlerinin hedef alınmışı, bu durum İran hava sahasını tamamen savunmasız bırakmıştır. İran’ın yerli hava savunma sistemleri, düşük irtifa tehditlerine karşı kısmen etkili olsa da, modern savaş uçaklarına ve seyir füzelerine karşı yetersiz kalmıştır. İsrail İran’ın itibarını neredeyse sıfırlayacak şekilde tüm İran hava sahasını  savaş uçaklarıyla en uç noktalara kadar kat ederek saldırılar düzenlemiş, havadaki tek hakim güç olduğunu göstermeye çalışmıştır.

Dolayısıyla mevcut şartlarda son derece zor görünse de İran’ın kısa vadede başarması gereken en önemli ihtiyacı hava savunmasını yeniden inşa etmesidir.

Bu kapsamda Rusya’dan S-400 veya Çin’den HQ-9 gibi sistemlerin alımı kısa vadede çözüm olarak gündeme gelebilir. Ancak, ekonomik yaptırımlar ve savaşın tahmini 50 milyar dolarlık maliyeti, bu alımları sınırlayabilir. Yerli Bavar-373 sisteminin geliştirilmesi için yatırımlar artabilir, ancak teknolojik sınırlamalar nedeniyle kısa vadede etkili bir çözüm sağlanması zor görünmektedir.


Balistik Füze ve İHA Kapasitesi


İran’ın balistik füze cephaneliği, savaş sırasında ciddi bir darbe almış, ancak tamamen yok edilememiştir. Al Jazeera’nın 20 Haziran 2025 tarihli raporuna göre, İran’ın Şahap-3, Kadir, Zülfikar ve Hürremşehr gibi füze stoklarının %20-30’u imha edilmiş, yaklaşık 2.500-3.000 füze ise hâlâ işlevseldir. Bu füzeler, 2.000 km’ye kadar menzile sahip olup İsrail, Suudi Arabistan ve Basra Körfezi’ndeki ABD üslerini tehdit edebilir.

İran, Rusya ve Çin’den alınabilecek teknoloji transferleriyle yeni nesil balistik füze (örneğin, hipersonik füzeler) geliştirme çabalarını hızlandırabilir. Ancak, yaptırımlar nedeniyle yedek parça ve ileri teknolojiye erişimi sınırlı kalabilir.

Açık kaynak bilgilerinde İran’ın İHA üretim tesislerinin (özellikle Şahid-136 ve Muhacir serisi) kısmen hasar gördüğü, ancak modüler üretim yapısının hızlı toparlanmaya olanak sağlayabileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla İran’ın İHA’ları, düşük maliyetli ve asimetrik savaşta etkili bir araç olarak kalmaya devam edecek görünmektedir. Defense News’in 25 Haziran 2025 raporunda, İran’ın modüler İHA üretim altyapısı sayesinde, 3-5 yıl içinde savaş öncesi seviyelere dönebileceği vurgulanmaktadır.

Dolayısıyla Rusya ve Çin’den alınabilecek teknolojilerin, İran’ın bölgesel bir askeri güç olarak konumunu güçlendirebileceği söylenebilir. Ancak bu sürecin büyük ölçüde küresel ekonomik entegrasyona ve yaptırımların kaldırılmasına bağlı olacağını da unutmamak gerekir.


Nükleer Program


 The Washington Post’un 18 Haziran 2025 tarihli haberine göre, İsrail ve ABD’nin Fordow, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları, İran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesini %80 oranında tahrip etmiştir. Santrifüjlerin büyük bölümü yok edilmiş, ancak IAEA’nın 30 Haziran 2025 raporunda belirtildiği üzere, İran’ın nükleer bilgi birikimi ve deneyimli bilim insanları korunmuştur. Bu durum İran’ın nükleer programını uzun vadede yeniden başlatma potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.

IAEA’nın 30 Haziran 2025 raporuna göre, İran’ın nükleer tesislerini yeniden inşa etmesi 5-7 yıl sürebilir. Ancak, gizli tesislerde düşük seviyeli uranyum zenginleştirme faaliyetleri başlayabilir. Çin’in dolaylı desteği ve Kuzey Kore ile teknoloji paylaşımı, bu süreci daha da hızlandırabilir.

Bu kapsamda İran’ın nükleer programını gizlice yeniden başlatması durumunda, 7-10 yıl içinde nükleer silah geliştirme eşiğine ulaşabileceğini söylemek mümkündür. Böyle bir gelişmenin bölgesel güç dengelerini dramatik bir şekilde değiştirebileceği de açıktır.  

Zaten savaş sonrası artan uluslararası denetimlerin ve ekonomik yaptırımların temel hedefi de İran’ı bu yöndeki niyet girişimlerden mümkün olduğunca uzak tutabilmektir. Öte yandan, İranla savaşın temel gerekçesi olarak nükleer kapasitesini gösteren ABD ve İsrail’in istihbarat ve askeri birimlerinin, bu çabaları engellemek için her türlü tedbiri alacağını da hatırdan uzak tutmamak gerekir.


Vekil Güçler ve Bölgesel Etki


İran’ın bölgesel vekil güçleri (Lübnan’daki Hizbullah, Irak’taki Haşdi Şabi, Yemen’deki Husiler ve Suriye’deki milisler), çatışmalarda doğrudan büyük kayıplar vermemiştir. Dolayısıyla İran’ın asimetrik savaş kapasitesini zayıflamış olsa da koruduğunu söylemek mümkündür. Açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Hizbullah’ın 100.000’e yakın füzeden oluşan cephaneliği, İsrail için hâlâ ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Diğer taraftan Husilerin Kızıldeniz’deki deniz ablukası kapasitesi, küresel ticaret yollarını tehdit etme potansiyeli de devam etmektedir.  

Yakın gelecekte İran, doğrudan çatışmadan kaçınarak Hizbullah, Husiler ve Haşdi Şabi gibi vekil güçlere desteğini artırabilir. Foreign Policy’nin 15 Temmuz 2025 tarihli analizine göre, İran, Hizbullah’a yeni füze sevkiyatları ve İHA teknolojileri sağlayarak İsrail’e dolaylı baskı kurmayı hedefleyebilir. Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları da Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne karşı bir koz olarak kullanılabilir.

Ancak savaş sonrası önemli ölçüde kısıtlanan lojistik kaynakların yanısıra İran’ın psikolojik açıdan ikna kabiliyetinde önemli oranda yıpranma meydana gelmiş olması da muhtemeldir. Ayrıca, İran’ın bu gruplara mali ve lojistik desteğinin savaş sonrası dönemde azalacağını söylemek de hatalı olmayacaktır.

Dolayısıyla İran’ın vekil güçleri, daha bağımsız ve yerel dinamiklere dayalı bir yapıya evrilebilir. Örneğin, Hizbullah’ın Lübnan’daki siyasi etkisi artabilir, ancak İran’ın mali desteğinin azalmasına paralel olarak bu grupların operasyonel kapasitesi sınırlanabilecektir.


Deniz Gücü ve Hürmüz Boğazı


İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı deniz gücü, Hürmüz Boğazı’nı kontrol etme kapasitesini büyük ölçüde korumuştur. DMO’nun hızlı botları, deniz mayınları ve kıyıdan gemiye füzeleri, küresel enerji piyasaları için stratejik bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma veya ticari gemilere yönelik sınırlı saldırılar düzenleme kapasitesi, savaş sonrası dönemde de en önemli kozlarından biri olarak öne çıkmaktadır.

İran önümüzdeki dönemde ekonomik baskıyı hafifletmek için Hürmüz Boğazı’nda ticari gemilere yönelik sınırlı operasyonlar düzenleyebilir. Ancak, ABD ve İngiltere’nin bölgedeki deniz gücü nedeniyle bu tür hamlelerin hızlı bir şekilde tırmanışa yol açabileceği ihtimali İran’ı bu konuda hareketsiz kalmaya zorlayabilir.

Siber Savaş Kapasitesi

İran’ın siber savaş birimleri, savaş sırasında doğrudan hedef alınmamış ve operasyonel kapasitesini korumuştur. CSIS’in (Center for Strategic and International Studies) 10 Temmuz 2025 tarihli raporuna göre, İran, İsrail ve ABD’deki enerji, finans ve altyapı sistemlerine yönelik siber saldırılar düzenleme potansiyeline sahiptir. İran’ın geçmişte Suudi Aramco’ya (2012) ve ABD finans kurumlarına (2011-2013) yönelik siber saldırıları, bu alanda ciddi bir tehdit olduğunu göstermektedir.

İran, siber saldırı kapasitesini geliştirerek düşük maliyetli bir caydırıcılık stratejisi izleyebilir. CSIS raporuna göre, İran’ın siber birimleri, İsrail’in enerji şebekelerine veya ABD’nin bölgesel üslerini hedefleyen saldırılar planlayabilir. Bu durum özellikle de İran’ın konvansiyonel anlamda yaşadığı askeri zayıflık ve buna bağlı prestij kaybını telafi etme çabası olarak öne çıkabilir.


İç İstikrar Sorunları


Aslında İsrail’in İran gibi büyük bir ülkeyi gözüne kestirebilmesinin arakasındaki en önemli etkenlerden biri de İran’ın iç bünyesinde yaşadığı derin hassasiyetlerdir. Etnik ve dini hassasiyetlerin yanısıra yönetimdeki despotik uygulamalar halkın nefes almasını zorlaştırmakta, derin aidiyet sorunlarına yol açmaktadır. İsrail de tam olarak bu hassasiyetleri kaşıyarak İran’a diz çökertebileceğini hesaplamaktadır.

Savaşın ekonomik etkileri halkın rejime yönelik artan hoşnutsuzluğuyla birleşince İran’ın iç cepheye ayırmak zorunda kalacağı dikkat ve gayreti, askeri anlamdaki yeniden yapılanma çabalarını sekteye uğratabilecektir. The Economist’in 10 Temmuz 2025 tarihli raporuna göre, Tahran’daki protestolar ve bölgesel özerklik talepleri, rejimin kaynaklarını iç güvenliğe yöneltmesine neden olabilir.


Sonuç


Savaş sonrası İran, askeri kapasitesi, hava savunma sistemleri ve nükleer altyapısı açısından ağır kayıplar vermiştir. Ancak balistik füze stokları, İHA kapasitesi, vekil güçler ve Hürmüz Boğazı’ndaki stratejik konumu, rejimin bölgesel caydırıcılığını korumasını sağlamaktadır. Kısa vadede, İran vekil güçler ve siber savaş gibi asimetrik yöntemlere odaklanarak zaman kazanmaya çalışabilir. Orta vadede, Rusya ve Çin’den alınacak destekle füze ve İHA üretimine yoğunlaşması muhtemeldir, ancak ekonomik yaptırımlar ve iç istikrarsızlık bu süreci yavaşlatabilir. Uzun vadede, İran’ın nükleer programını yeniden başlatma potansiyeli, bölgesel ve küresel gerilimleri artırabilir. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kontrol etme kapasitesi, küresel enerji güvenliği için en büyük risklerden biri olmaya devam etmektedir.

 

Mesaj Bırakın, Fikirlerinizi Söyleyin

© 2025 by Askeri Analiz.

bottom of page